Sayın ülkemin tüm Valileri!

Siz de bizimle aynı fikirde misiniz?

Son zamanlarda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını ve hatta tüm dünya kamuoyunu meşgul eden kanlı yasa tasarısı ve hayvanlarımızın akıbeti konusunda derin endişeler duymaktayız.

Bu yasa binlerce yıldır birlikte yaşadığımız sokak hayvanlarına veda etmek anlamına geldiği için, hepimize hayvanlarla ilişkilerimiz konusunda hafızalarımızı da tazeletti.

Örneğin; benim hayvan sevgim atlarla ve köpeklerle çok erken yaşlarda başladı. Doğaya, bitkilere ve çiçeklere olan düşkünlüğüm de öyle... Bitkilerin ve hayvanların narin, kırılgan, hassas ve çok güzel olmalarında ortak yönler ve benzerlikler buldum hep.

Herkesin hikayesi farklı elbet. Komşum çocuğu "köpek!" diye tutturunca ve eve köpek aldıklarında hayvan sevmeye başladı. Bir arkadaşım küçük bir kızken, kedi yavrularını suda boğan oğlan çocuklarını gördüğünde, içinde hem sevgi hem yaşam hakkı savunuculuğu uyandığını anlatır.

Öyle ya da böyle hepimizin hayvanlarla sevgi ve koruma ilişkisinin başladığı bir ilk an ve o ana dair hatıraları var.

Sokak hayvanları doğduğum Diyarbakır'da da, büyüdüğüm ve yaşadığım Ankara'da da şehir yaşamının bir parçasıydı hep. Artan yemeklerimizi kedi ve köpeklere, ekmeklerimizi kuşlara verdiğimiz bir çocukluk geçirdim. Kediler ve köpekler, bizi tüm kötülüklerden koruyan oyun arkadaşlarımızdı. Sokağımızın hem bekçisi hem köpeği vardı ve tüm mahalle dalgın ve sürekli uyuklayan bekçiden çok  köpek Bobi'ye güvenirdi. Bobi havlarsa bilin ki, olağanüstü bir durum vardı. Evsiz ve yalnız mahallenin delisinin de en iyi arkadaşı Bobi'ydi. Tekerlekli sandalyeye mahkum, yaşıtım Oğuz'un da en büyük neşesi yine Bobi'ydi. Sokak hayvanlarını sevmek ve korumak genlerime kodlanmıştı adeta, bunu olması gereken bir şey olarak gördüm, doğru bildim ve hep bu doğruyla yaşadım. Duyarlı ve merhametli bir birey olarak yetişmemi sağlayan bu gerçek, zaman zaman kişisel hayatıma ve ilişkilerime de katkı sunmuştur.

İnsan hayvan sevip, onların da bizler gibi duyguları olan canlılar olduğunu idrak ettiğinde, algıları da o yönde gelişiyor.
Dostlarımı, çevremi hep bu yaşam felsefesini benimsemiş insanlardan seçtim.Hayvan sevgisinin bir zümreye mal edilemeyeceğini bu şekilde gördüm. Tüm maaşını kedilere harcayan İngiliz bir komşum oldu mesela. Üstüne başına bir şey almaz, sadece kedilere harcardı varını yoğunu. Bu onun için terapiydi. Beş vakit namaz kılan Kemalettin amca vardı bir de, sabah namazına giderken köpekleri beslerdi. Kuş düşkünü Nazife teyze, kedisi öldüğünde ona minik mezar yapıp hep dua eden halam, annesi sirke götürünce, orada vahşi hayvanların yaptıkları hareketleri görüp ağlayarak sirkten kaçan arkadaşım Gülay...

Bu örnekler saymakla bitmez. Bunların hepsi hem benim hayatımın kahramanlarıdır hem de merhametli Türk insanını temsil eden figürlerdir. Bu insanlar benim geçmişimde kalmadı,  hala varlar.

Bu yasa, geçmişi yad etmemi sağlarken, bir yandan gelecekle ilgili kaygı ve sorularımızı artırdı haliyle...

Yasayı uygulamaya kalkarken, onların canı kadar sevdikleri dostlarını nasıl alacaksınız? Beslemelerine nasıl engel olacaksınız?
Bir kişi değil ki, bu yasanın karşısında onbinler, yüzbinler, milyonlar var, bu yasanın karşısında tüm Türkiye' nin hayvansever halkı var. 

Sayın Valilerimiz, siz de benimle aynı fikirde misiniz? 

Şu yasa tasarısı tartışmalarında  ne çok ağlayan kişi gördük, ne çok "onlarsız yaşayamam" diyen kişiler var, bir bilseniz!

Yasayla ilgili kafalarda o kadar çok soru var ki:

- Toplamalar sırasında oluşabilecek vahşi görüntüler, hayvanların ölümleri, insanların karşı koymaları çocukların ruhunda travma yaratmayacak mı?

- Hayvanseverlerin yok sayılma sebebi nedir? Onlar bu ülkenin vatandaşı değil mi?

- Neden bu kadar keskin çizgileri olan, içinde en ufak bir yumuşaklık bulunmayan, sadece şiddet düşkünü bir grubu memnun eden bir yasa hazırlandı, neden orta yol hiç aranmadı?

-  Neden uykusuz kalarak saatlerce çalışan TBMM Milletvekilleri 102 yıllık , varoluşunda bir ya da iki kez pazar günü toplanan Meclis, bu yasa için de toplandı? Neydi bu telaş  ve neden yasanın apar topar geçirilmesi için uğraşıldı? 
 
- Neden konuyla ilgili kesimlerden hiç görüş alınmadı? STK' lar, avukatlar, veterinerler, aktivistler neden dinlenmedi?

- Maddi hesaplar neden gözönüne alınmadı? Uyutma ve barınak maliyetleri, kısırlaştırma maliyetleri ile kıyaslandığında o kadar arada fark var ve yüksek ki, bunu anlamakta herkes zorlanıyor.

Ulaşabildiğimiz tüm belediyelere sorularımızı iletiyoruz. Herkes kendi şehrinde sorguluyor.

Bugüne kadar neler yaptıklarını, yapamadıklarını, nedenlerini, halktan beklentilerini ve bu yasa tasarısı uygulamaya geçince neyi, nasıl yapacaklarını soruyoruz. Bu konunun belediyelere olan iş gücünü, bütçe yükünü, belediyeye göre varsa başka çözüm önerilerini merak ettiğimizi bilin. 

Yasa çıkınca ne yapacaklarına dair henüz onların da net bir bilgileri yok. Mecburen ne gerekirse onu yapacak çoğu belediye. İnsanın aklına olumsuz düşünce gelince içi acısa da, bu konunun çözümü; bir kentli olma sorumluluğudur!

Bu sorun, halkla, valiliklerle, belediyeler ve yerel yönetimlerle,  tüm STK' ların işbirliği ile çözülmesi gereken bir sorun değil mi aslında? Köylerle olan  iletişim sorunu da ivedilikle çözülmeli.

Sayın Valim
Sayın Milletvekillerim, 
Siz de bizimle aynı fikirde misiniz? 

Sayın Belediye Başkanlarımız, ya siz?

Sayın rektörlerimiz, tüm öğrencilerinizle birlikte yanımızda olabilir misiniz? 

Ya siz, şehrimizin tüm parti ve STK temsilcileri?

Ya siz sevgili Ankaralılar, İstanbullular, İzmirlilerin, Adana, Bursa, Karaman, Çanakkale, Elazığ... Ülkemizin tüm illerinin sevgili.hayvanseverleri;  çoluğunuz çocuğunuz, yaşlınız, , gencinizle birlikte...

Hep birlikte elele vermeye, işbirliğine var mıyız? 
Yapabilir miyiz?
Yapalım mı?


Birlik olmalıyız. Birlik olmazsak eğer, havada asılı bu kadar soru ve yasanın getireceği handikaplar varken gelecekten kaygı duymamak olanaksız.

Bunyasanın sonuçlarını görebilen halkımızın içi kan ağlıyor, bizim de, benim de öyle.

Ne kadar çok sevdiysem o kadar erken kaybettiğim hayvan dostlarım oldu. Yazımın başında bahsettiğim tüm mahallenin sevdiği Bobi'nin, bir yaz tatili dönüşü, zehirlenerek öldüğünü öğrendim. Bütün mahalle seviyordu ama bir tek kişinin zalimliği yetmişti Bobi'nin canını almaya. Şimdi de öyle olacağından korkuyoruz. Halkın çoğunluğunun sevdiği ve koruduğu köpeklerin sonunu, Büyünü düşünmeden zalim bir azınlığın nefreti mi getirecek?

Eğer öyleyse, önümüzdeki günler çok ağır hüzünlere ve kederlere sahne olacak  demektir. Ne yazık!

Olmasın! 

Gülen Erol
YAŞAM HAKKI SAVUNUCUSU